Valla hep birlikte el birliğiyle konudan konuya atladığımızdan (ben dahil) bu konuyu belli bir mantık oluşturup da farklı konulara bölemiyorum. O yüzden bu konu da böyle tek parça halinde sürsün.
Müdahale etmek daha iyi sonuçlanmaz diye düşünüyorum.----------------
"Biz niye şu noktada değiliz?" şeklindeki bir karşılaştırma genellikle yanıltıcı sonuçlar verir. Çünkü, sizi tanımlayan şey, vardığınız nokta olamaz; başladığınız noktadan ne kadar ileriye gittiğiniz olabilir. Çünkü bilgi kümülatiftir. Eskinin üstüne kendi ürettiğiniz koyarsınız. Mağarada yaşadığımız günlerde de belki aynı beyne sahiptik ama o beyin hazır bir bilgiyle teknolojiyle donatılmış değildi.
Forumlaşmakta olduğumuz zamanlarla benim bıçak yapmaya yeniden girişmem aynı tarihlerdeydi. O zamanlarda bir çoğumuz çelik, ahşap, deri, araç ve dier gereçlere ve kaynak olacak bilgiye nasıl ulaşacağımızı bilmiyorduk ve bilenler varsa da hem biz onu bilmiyorduk hem de o da bizi bilmiyordu. O günlerde sanayiden ilk aldığım çelik parçasının yanlışlığına bir bakıyorum bir de şimdiki rahatlığımıza... Bilginin kümülatif oluşu işte orda ortaya çıkıyor.
11 Mayıs 2013'de birisi bıçak yapmaya girişse, çelik temini için bir çok alternatife nasıl ulaşacağını okuyup bulabilir; isterse en düşük maliyetli bir yöntemle, isterse apartman dairesi içinde uygulanır bir yöntemle, isterse dopdolu bir atölyede işe nasıl girişeceğini belirleyebilir ve ısıl işlemden perdaha, perçin şişirmekten bıçağı damgalamaya bir çok konuda bilgiye ya da bilene ulaşabilir.
----------------
"Eskilerin yaptığını niye şimdi yapamıyoruz?" sorusu da önemli bir sorudur ve çok yanlış bir algılamayı açık eder.
Henüz sekiz aylık olmayan kızım beni çok zaman bilgisayar başında gördü ve son aylarda bilgisayar ve klavye görünce özellikle ona uzanmak istiyor. Kızımın yaptığı gibi her nesil bir önceki nesilin o anki noktasına bakıyor ve ona odaklanıp ilerlemeye o noktadan başlıyor. Halbuki ben çocukken bahçade toz toprak içinde oynamayı ve yağ filtresi ve balya telinden araba yapmayı, ağaca çıkmayı falan öğrenmiştim. Benim bunları yaptığım yaşa geldiğinde de kızım bunlarda benim kadar iyi olmayacak hatta bunları hiç bilmeyecek. İnsanın toplam bilgisi çok değişmiyor. Ama o toplamı oluşturan bilgi farklılaşıyor. Eskilerde bilinecek bilgi daha azmış ve her şeyi daha iyi bilirlermiş. İlyada kuşaktan kuşağa ezberlenerek aktarılmış. Şimdi ne vakit ezberleyeceksin?
Bilgi kümülatiftir birikir ama artık önemsenmeyen, uygulanmayan bilgi ve beceriler de yiter gider. Artık ne kerpiç kesmeyi biliyoruz, ne harman dövmeyi, ne yün eğirmeyi, ne ovayla yayla arasında göçmeyi. Düzende dokuma yapmak, hatta salça yapmak bile unutuluyor. Bir sonraki nesile bunlar hiç kalmayacak. Ama bunları o kadar şanlı bir mazi olmasa gerek. Çünkü pek de zikredilmiyorlar.
Eskinin hep yaptığını niye yapamıyoruz demek eskiyi de küçümsemekle eştir. Eski şampiyon okçularımızın başında uyurken kolunun (ya da kalbi miydi?) üstüne yatmasın diye nöbet tutan bir görevli olurmuş. Adam her sabah yüzlerce defa çile çekmiş hayat boyu. Biz o kadar çalışmadan ondan daha uzağa atarsak işte o zaman şaşarım. Ama adam da bizim gibi elli farklı problemi çözmek için koşturmamış, hayatını belli bir şeye adamış. Başarılı olan adamına makam vermiş maaş bağlamış. Bu şimdi de olsun diyorsanız bunu yapmak asıl sizin göreviniz. Kırkpınar yüzyıllardır ortaya en büyük parayı koyan "ağa"lar va olduğundan dolayı yapılabiliyor.
Selçuklu çok güzel işleyen bir kervansaray ağıyla seyyahların malını sigortalamasıyla, Anadoluyu vatan haline getirmesiyle çok güzel bir miras bıraktı. Kelile ve Dimne'yi ilk defa bir türk çocuğu ana dilinde okuduysa bu Aydınoğulları sayesinde oldu. Ahiliğin ahlakını bize katılmış bir ahi devleti ile aldık. Bunları da "ceddimiz" diye kucaklayamadan tarih çizgisinde bir nokta seçip de o andakileri ced seçmek çok sağlıklı değil. Allah uzun ömür versin son ahi babası Mudurnu'da ve bir demirci. Madem bu kadar ceddimize sahip çıkacağız gidip Mehmet Şenkaya babanın bir elini öpeceğiz. Kalfasız duran dükkanına soracağız bize iş gösterir mi el verir mi diye. Ya da karşısındaki dükkandaki ona yakın yaştaki Emin İnce ustaya. Olmadı kendi şehrinizin, yakın bir şehrin ustasına gideceğiz.
Ceddimizin eseri mirası niye kayboldu diye beyhude düşünmeyin. Miras babadan oğula geçer. Bu zinciri bir kere bozulursa iş biter. Sanat, sanatkarın eserine kıymetince parayı verip de müşteri olan çıkarsa yaşar. Sanatkar bir kere aç kalırsa oğlu başka mesleğe girer sanat biter.