Benim bu programda bir türlü anlam veremediğim husus: Bir çok yarışmacı damascus çeliğini seçiyor ve ocak kaynağını doğru şekilde yapamadığı için başarılı olamıyor. Daha önce ki bir çok yarışmacı bu sebepten elendi ama halen inatla damascus yapmaya çalışıyorlar?
Bir bölümde süvari kılıcının yapıldığını görmüştüm. Şimdi böyle bir kılıcın yapımına başladık diyelim. Çelik olarak makas çeliğini kullandık. Kılıcı döverken kesici ağza 1095 çeliğini ocak kaynağı ile kaynatmış olsak nasıl bir sonuç elde ederiz?
Bende ne yazık ki İngilizce kıt.
Bu yüzden tüm bölümleri izleyemedim.
Merak ettiğim bu bölümlerin hiç birinde Osmanlı dönemine ait kılıç vs. yapıldı mı?
KarabeLa kılıcı da yaptılar
Bu programı takip etmiyorum, Karabela bölümünde nasıl yansıtildi bilmiyorum.
Belirtmek istediğim husus; dünyada "Karabela" dendiği zaman akla Polonya geliyor.
Üzücü.
O bölümü izlemiştim ama Karabela tanıtımında neler söylemişlerdi çok da detaylı hatırlamıyorum ama zaten format gereği sunucu her bölümüm final silahlarını kısaca üç beş cümle ile tanıtıyor.Genelde bunlar da en bilindik özellikler oluyor ve her zaman ilk ulaşılabilen bilgileri veriyorlar. Silahın teknik özelliklerini sayıp bu özelliklerde bir replika yapılmasını istiyor.Osmanlı'dan ve Türklerden bahsetmemiş olması kuvvetle muhtemel.
Karabela Ukrayna topraklarında da çok kullanılmış.Özellikle Lviv (Lvov) çok sefer ek değiştirmiş. Üşenmezsem eğer Ukrayna çelik-çomak fotoğraflarını foruma koyacağım.
Forged in Fire'dan önce topçu çavuşu Ermey amcamızın sunduğu "doldur boşalt" vardı . Ermey amca vefat etti hatta pek çok yabancı silah forumu o ölünce neredeyse mevlüt düzenlemişlerdi arkasından.Onun sunduğu programın bıçaklar bölümü ise epey hoştu ama katanaya karşı uzun kılıç bölümü interneti o kadar salladı ki sonrasında bütün Avrupa'lı uzmanlar HEMA'dan filan eğitmenler bu belgeselde anlatılan kısmı çürütebilmek için uğraştılar.Sanırım bir derece başarılı oldular. Yine de Katana efsanesini abartan bir yapım olarak olduğu yerde duruyor. History chanel maalesef popüler bir kanal o nedenle yaptığı programlara biraz şüphe ile yaklaşmak gerekir.Bazı bilgiler anekdot seviyesinde ve izleyiciyi memnun edecek şekilde konuluyor.Ülkemizde de buna benzer yayınlar var.Sağlam bir retorik ve birazda gaz işte size on numara belgesel.Yalnız müzikler de iyi olacak.
İnsanlar gördüğü ve duyduğu şeyleri daha çok akılda tutuyor.O nedenle youtube veya belgesel tarzı yapımlar tuğla tarzında kitapların yerini almış durumda.Bazen diyorum kendime bir youtube kanalı mı açsam diye.

Tekrar kılıç konusuna gelirsem maalesef ülkemizde çok az kaynak var.Onların çoğu da hurafe yada popüler hikayelerden ibaret. Popüler bir yazarımız var , tarihi romanlar yazan.Maalesef kitabında kılıçlarla ilgili yazdıklarının hepsi saçma sapan çoğu zaman dilimine dahi uymayan şeyler.Neymiş efendim şövalye kılıçları 1.5-2 metre imiş ve çok
ağırlarmış.Türk kılıçları hafif kısa eğri kılıçlarmış hatta çift elli Viking kılıcı diye bir şey dahi var kitabında.Maalesef bizde de var bazı yanlış ön kabuller.
Erken dönem Türk kılıçlarına meraklı biri olarak gidebildiğim , görebildiğim kadar eskiden Türk dünyası olan coğrafyaları görmek ve müzeleri gezmek gerektiğini düşünüyorum. Ukrayna tarih müzesinde mesela tüm bilinenleri alt üst edecek bir kılıç var. Ortalama 100+ cm namlulu ve kabzesi ile en 110 az cm tek elli eğri bir Türk kılıcı ; 12 yy. eskidir tahminim.O kadar güzel tasarlanmış ki.Bu kılıcı foto koyunca tartışırız.
Demek istediğim şey kılıçların birer savaş aleti olduğu.Bir sabanın meydan okuyanı yoktur.Her coğrafyada birbirine benzer.Bir silahın ise savaş alanında kendini kanıtlaması gerekir ve ona meydan okuyanlar vardır.Başarısız hiç bir tasarım hayatta kalamaz ya modifikasyonlar geçirir yada tasarım tamamen değişir.Bu hep böyle olmuştur. Hipokrat galiba tıp öğrenmek istiyorum diyen öğrencilerine savaş alanlarına gitmesini öğütlemiş.Kılıcı anlamak için savaş alanlarını , hasım silahları , zırhları ve bu silahların nasıl kullanıldığını bilmek lazım.Neredeyse 10 yıldır kılıç ve kılıç tasarımı ile ilgili araştırma yapıyorum.Bu bir derya ise bırakın dibi görmeyi daha ayağımızı yeni suya sokmuş gibi hissediyorum.Giderek derinleşiyor.