Bir arkadaşımın yakında Likya yolunu yürüyeceğini öğrenince bu bıçağı çok kısa sürede yetiştirmeye çalıştım. Çok sıkışık olan programım ile mücadele ederek bunu zar zor bitirebildim. Böylece bu da teslim ettiğim (IYI) damgalı 2. bıçağım oldu.
Eldeki D2 vs. kromlu çeliğin ısıl işlemi için fırın başında geçirecek saatlerim olmadığından mecburen işe Ck67 ile girişmek durumundaydım. Arkadaşın bıçak kullanım karakterini bilmediğimden ve yol ortasında bıçaksız kalmamasını istediğimden dolayı da Ck67 öne çıkıyordu.
Yakınlarda bir hocamın woodlore/serdarkılıç isteği için düşünmeye başlamıştım ama oldum olası klişelere meydan okumadan duramam. O yüzden bu bıçağı da woodlore'dan iyi bir dağ bayır bıçağı denemesi olarak yapmaya giriştim.
Bu bıçakta sap, baştan itibaren daralıyor. Sap ağız geçişi, tek tırnaklı bir balçağa ihtiyaç duyurmayacak şekilde ağız tarafında genişliyor. Buna karşılık sırt hattı genel olarak düz denilebilecek bir hat çiziyor. Namlu, uca doğru sürekli olarak daralıyor. Bu iki daralma ve bıçağın saptan geniş oluşu eski Türk bıçaklarından aldığım ayrıntılar.
Sapın karın kısmının şişkinliği
ve sapın iki yanaklı oluşu, namlunun burnunun yine düşük oluşu ve taşlamanın sadece sağ tarafta oluşu ve malzeme seçimim ise bunu geleneksellikten ayırıyor.

Bıçağın profilini çıkardıktan sonra taşlamaya desteksiz şeridin üzerinde dış bükey olarak başladıktan sonra anlık bir kararla taşlamayı tek taraftan yapmaya başladım. Sonradan kullanıcının solak olduğunu anlayınca anlık karar verdiğime pişman oldum tabi, ancak vaktim olmadığından aynı profilden bir tane daha çıkarmayı tercih etmedim.
Bununla bir şeyler yontulacağını düşünerek sırtta başparmak için uzunca bir alana diş açtım. Dişler sapta da devam etti ki burada dişleri daha sonra sap yanaklarının kendine de açtım.

Likya yolunda yapılacak trekking sırasında zaten çok yük taşınacağından ağırlık düşürmek önemli olacaktı. Namluyu 3 mm seçip sapa da fazladan delikler açarak biraz tasarruf ettim.
Sıra su vermeye yaklaşınca fırını programladım ve ısınması sırasında delik, zımparalama gibi işlerini yaptım. Bu arada beni huylandıran bir koku oldu ama nedenini çözemedim. Ancak sıcaklık neredeyse 800 olduğu sıralarda bir "foss" sesi duyup geri dönünce fırının 2.
termokupl'unun SSR'ının duman işaretiyle elveda dediğini gördüm. Tamire harcayacak ve yeniden fırının ısınmasını bekleyecek vaktim yoktu. Tüplü ocağımı yakıp bıçağı ısıttım ve yağda su verdim. Ardından acilen namluyu az çok temizleyip şalümo ile ısıtarak önce sapı ve sırtı sonra yine sırtı ve namlunun geri kalanını yerine göre ayrı sıcaklıklarda menevişledim. Böylece ağız dayanımını az düşürmeme rağmen sapı ve sırtı fazlaca dayanıklı hale getirebildim.

Daha sonra namluyu yeniden temizledim. Sapı yaptım ve atölyede sapı yapıştıracak siyanoakrilat kalmadığından sadece perçinleyerek sabitledim. Yapıştırıcıyı daha sonra uygulayabildim.
Bıçak tamam oldu diye düşünürken bu namlunun b
mu haliyle kolay paslanacağını düşünerek sapı patine etmeye karar verdim. İlk defa olarak hardal kullanmayı denedim. Yoğun desenler ile üç defa haldal sürerek sapı gelişigüzel bir desenle kararttım.
Ardından sıra manda derisinden ancak sadece yapıştırılmış, dikilmemiş bir kılıf yapmaya geldi. Eğer dikmeye kalksam delikleri delmek falan süreyi ikiye katlayacaktı. Kılıfın sadece kenarlarını boyadım. Malesef kenarları da atölyeye gidip de zımpara makinesinde düzeltecek vaktim yoktu. O da daha sonra yapılmak üzere atlandı.
Bıçak, 25 cm boyunda ve kılıfsız 170 küsur gram. Kılıfla beraber 263 gram.



Bıçak, Likya yolunu sorunsuz atlattı. Yine elime geçince sorunlarına bakıp kılıfını tamamlayacağım.