Gökhan usta ellerine sağlık.
Bir kaç adet sorum olacak. Birincisi , hiç çeliği test etme imkanınız oldu mu? Özellikle karbon içeriği olarak yüzdesi hakkında bilginiz var mı? Malum normalde çeliğin yüzde 1 ila 1.5 arasında bir karbon içermesi gerekiyor ya da öyle isteniyor. Daha düşük karbon içeren örnekleri de var.
İkincisi aslında ilk soru ile de alakalı biraz çelik artığından mı yaptınız yoksa sünger demirden (yahut herhangi bir demirden inşaat demiri eski malzemeler vs.) mi yaptınız. Sanırım Niels Provos kendi denemesinde eski vagon tekerlerinden birini kullanmıştı. Demir olduğunu düşündüğü bu malzeme çeliğe dönüşmüştü. Kıvılcım testi yaptığında ise yüzde 0.6 civarında karbon içerdiğini tahmin etmişti.
Bu çeliği dövmek hakikaten meşakkatli bir iş kitabına uygun dövmek daha meşakkatli bir iş. Hintlilerin neden kolaya kaçtığına şaşırmamak gerekir ama hala daha bu çeliğe wootz denmesine içerlemiyor değilim. Esasında bu konu hep efsane ile gerçek iç içe zaten. Wikipedia linkinde dahi Ann Feuerbach'ın çalışmalarını tersten anlayıp yazanlar var. Vanadyum içeren Türk çeliği olmasına rağmen bunu Hint çeliği olarak yazmışlar. Ben mi yanlış hatırlıyorum yoksa 
https://en.wikipedia.org/wiki/Crucible_steel
Bu arada sesi çok güzel.
Selim bu çeliğin test sonuçları henüz elime geçmedi, geçtiğinde sizleri de bilgilendiririm. Yalnız ilk yaptığım denemelerde kırdığım çeliklerin karbon oranları 2'nin üzerindeydi, hatta biri 2,7 çıktı !!! kırılmasına şaşırmamak gerek

. Bu çeliğinde 1,5 - 2 arasında olmasını bekliyorum. Ama şaşırtabilir de çünkü ilk çelikler dövme işlerinin başında kırılmıştı bunlar uzunca bir süre dövüldükleri için daha da az olabilirler, o yüzden 2'nin altında olduğunu umuyorum. ?
Niels'in videolarını seyretmiştim, yanlış yaptığı pek çok şey vardı ve en sonunda zor da olsa bir şeyler üretebildi. Alında işi bilseniz bile sürecin ne kadar zor olduğunu gösteren bir delil bu videolar. Ben hemen hemen her denememde farklı malzemeler deniyorum ki desen farkından da az çok anlaşılıyor.
Wootz mevzundaki rahatsızlığını anlıyorum zira bende artık Türkçe bir şeyler yazacaksam "pota çeliği" yada "polat" demeye çalışıyorum. Kendi bloğumdaki bir makalede de özellikle bu yanlış anlaşılmanın yersizliğine değindim ama bunu insanların gözüne sokmadan anlatmanın bir yolunu bulmaya çalışıyorum.
Fuara gitme sebeplerimden biri de bu aslında. Umarım orada insanlara bu çeliği doğru bir şekilde anlatabilirim. Tabi şu da var ben bu çeliği Türkiye'de işleyerek bir şeyi başarmış olabilirim ama buna ilgi gösterip yaşatmakta toplumun sorumluluğu. Yeterince ilgi gösterilmeyen bir şeyin tekrar tarihin tozlu raflarına kalması da kaçınılmaz.
Ben bu konuda üzerime düşeni yaptığıma inanıyorum ama " ilgi " ile alakalı kısım konusunda endişelerim var.