burada ayrı düştüğümüz tek bir sorun var aslında. üzerinde konuştuğumuz konunun müsebbibi asla bizim iman ettiğimiz değerler değildir.
şöyle bir farkla. en temelde, eskilerin "la faile illallah" dedikleri şekilde "Allah'tan başka fail yoktur" anlayışını müsbet ve menfi tüm olaylarda göz önünde tutarız. en öncelikli bakış budur. sonrasında artık mesele yeryüzüne iner. insana iner. ve bizler inanırız ki; kim zerre miktarı kötülük yaparsa onun karşılığını alır ve kim zerre miktarı iyilik yaparsa onun karşılığını alır. ve buna kimse engel olamaz. (Bunun bu dünyada yaptırımı da vardır İslam hukukunda ama o kısma girmeyeceğim.) hiç kimse bir başkasının günah yükü yüklenmez. bizler inanırız ki, biz hak yemiş bir kimsenin kusurunu kapatmaya çalışsak bile, inandığımız Allah o hakkı yenen kimsenin hakkını hak yiyenden elbet alacaktır. hak yemeye dair bir hesabın burada kapanacağını düşünen bir zihniyet böylesi bir meseleyi kapatmak için gayret gösterir, biz değil. işte tam da bu yüzden, bir hatayı örtbas etmek anlayışı bizler için zaten beyhude bir gayrettir. ve biz buna tenezzül bile etmeyiz. bu böyledir.
bizler inanırız ki, her şeyin bir gerçekliği, hakikati vardır. yeryüzü şekilleri içinde dağ olarak adlandırılan yükseltiler, isimlerinin gereklilikleri sebebiyle soğuk olurlar. yamaçlar başka, zirve başkadır. bir dağın zirvesindeki kar onun hangi ülkenin sınırları içinde olduğuyla ilgili değildir. bir "şey" eğer dağ ise, zirvesinde kar vardır. ve bu sebeple bizler ne dağı ne de kar'ı suçlarız. Hkikatlerinin bu olduğunu bilir, tedbir alır, zarar görmemeye çalışırız. ve bu sebeple yine bizler karsız zirve aramayız. (sadece itiraz etme amaçlı bu örneğe zirvesinde kar olmayan dağları örnek getirerek itiraz edecek akl-ı evvelerin burada olmadığını düşünüyorum) bu hakikati, yan cebimize koyar ve inandığımız dine şöyle bakarız bizler: bizim rabbimiz Allah'tır. rab demek terbiye eden demektir ve biz onun öğretisine talip olmuş kullarız. üniversitede mühendislik öğrenmeye talip olmuş öğrenciler gibi. hepimizin başarısı kendisinedir. takdir edersiniz ki, bir dersi öğrenmeye talipli her öğrenci aynı başarıyı gösteremez. bu ne hocanın başarısızlığı, ne de arkadaşlarının kusurudur. bizler bireye bakarız. ve yine bizler, savunduğumuzu iddia ettiğiniz siyasetin en büyük darbeyi vurduğu bir dine mensubuz. islam dini, kendisinden gözükenlerin siyaset gütmeleri sebebi ile dünya hayatı itibariyle büyük zorluklar yaşamış, karmaşalar görmüştür. tüm islam aleminin üzerinde ittifak ettiği tek kişi olan peygamberimiz asla bir devlete veya siyasi yönetime talip olmamıştır. kendisine yöneticilik, mal ve güzel kadınlar teklif edildiğinde, bir elime güneşi, diğer elime ayı verseniz bile ben davamdan vaz geçmem diyerek islam dini mensuplarının davalarının “iktidar” olmadığını göstermiştir. biz sadece, onu örnek alırken tereddüt etmeyiz. ve bizler hiçbir zaman siyasi başarı peşinde koşmayız. koşanı alkışlamayız. nasıl ki üzerinde kar olmayan zirve olmaz, feraset ve hikmet sahibi müslümanlar da temiz siyasetin olmayacağını bilirler. siyaset dediğiniz şey veya sizlerin hükumet dediği şey bugün, namaz kılan kişilerden müteşekkil diye bu olaylar yaşanmıyor. dünyanın hiçbir yerinde bana toplumun tamamına eşit davranmış, toplumun tamamını mutlu etmiş, toplumun tamamının isteklerini karşılamış bir yönetim gerçeği göstermezsiniz. idealar aleminde vardır belki ama gerçek dünyada yoktur. zirvede kar olması meselesi budur işte ve bizler bunun son derece farkındayız. bu böyledir.
ne hükumet, ne siyaset ne iktidar bugüne kadar zerre kadar umurumda olmadı. hiçbirisinin temiz saf ve masum olduğuna inanmıyorum. ve diyorum ki, eğer varsa onlara hesap sorma yönteminiz; buyurun, kalkalım soralım. demokrasi denilen yönetim şeklini bu topraklara İslam dini getirmedi efendiler. demokrasi denilen yönetim şeklinin İslam ile alakası yoktur. tolumun yönetimden hesap sorma yöntemi Türkiye Cumhuriyetinde demokrasi olarak belirlenmişse, demokratik seçimlerde bir grup oyların çoğunu alıyorsa ve oyların çoğunu alan grup yanlış işler yapıyorsa bunun sebebini İslam dinine atmak insafsızlıktır, izansızlıktır, had bilmemektir, meseleyi saptırmaktır ve daha niceleridir.
bizler, asla zalimin yanında olmayı tercih etmedik. bize dinimiz bunu telkin etmedi. bugün yaşananların bizim dinimiz ve inancımızla ilgisi yoktur. bir toplum, yönetimini en çok oy alma sistemine göre belirlemeye karar vermiştir, en çok oy alan grup da layıkıyla yönetememiştir, yönetememektedir. aynı daha öncekiler gibi. bu böyledir.
yani demem o ki, ne Tayyip Erdoğan, ne onun arkadaşları ne de rakipleri... siyasetin içerisine en ucundan bile girmiş olan bir kişi benim nezdimde temiz kalma, temiz olma imkanına sahip değildir. bizim dinimiz bize "siyaseti" değil, bireysel kaliteyi emreder ve sizler bireylere olan kızgınlığınızı bizim dinimize ve mukaddesatımıza saldırarak ortaya koyma hakkına sahip değilsiniz. soracağınız hesap varsa gidersiniz meclisin önüne sorarsınız. başbakanın yolunu kesersiniz sorarsınız. Soma işletmelerinin kapısına dayanır sorarsınız. hesap sormaya cesaretiniz yoksa gider mağdurlara yardım edersiniz. kazancınızı paylaşırsınız. işletmenizde istihdam sağlarsınız. fakat her ne şekilde olursa olsun, bir birey olarak beni yargılayamaz, benim inancıma laf atamazsınız. biz İslam dinin seçip Allah'a inanıyoruz diye değil, siyaset temiz bir mecra olmadığı için bugün bunlar yaşanıyor, dün yaşananlar gibi... bu böyledir.