Aynen katılıyorum dostum.
David Boye, Hirosoulas, Loveless, Warenski gibi öncüler modern bıçakçılığı biçimlendirdiler. Pazarlama ile değil çıkardıkları işlerin kusursuzluğu ile tanınıp ünlendiler. Teknik ve malzeme seçimi gibi temel konularda ciddi bir şekilde bugünü belirledikleri gibi, estetik ve fonksiyonellik anlamında da ciddi bir şekilde bakış açısı kattılar. Bu belgeselcik de çok güzel bir şekilde bir bakış atıyor konuya. Dediğin gibi, uzun ve çok keyifli yıllar boyunca bu sanatı devam ettirmeyi umuyorum ben de. Bıçakçılık iki nedenle bende tutku oldu: öncelikle bitmeyen bir ilerleme eğrisi var, ne kadar öğrensen de, ne kadar değişik teknik konusunda kendine bişeyler katsan da hep denemediğin, yeni bişeyler oluyor önünde. İkincisi ise çoğu sanat ve zanaattaki tek yönllük yok bunda: kıyısından metalurji bilmen gerekiyor, kıyısından kimya ve fizik, sonra işin bezeme kısımları geliyor, neredeyse bir miktar kuyumculuk işi gerektiriyor, biraz da demircilik lazım, biraz da marangozluk. Makineler de işin içine giriyor, biraz elektrik bilmek gerekiyor, makine yapmaya tasarlamaya başlıyorsun, işin içine tornalar, frezeler, motorlar vs. giriyor, kenarından mühendislik yapmaya başlıyorsun, torna tesfiye, ardından teknik çizim gerekiyor, bazen de ressamlık lazım geliyor. Gravür, kakma, oyma biyerde, biyerde ise idiğer tarafta elde çekiç örs başında sıcak çelik dövmeler. Herşey bitiyor, işin bu sefer deri işi, kutu yapımı, kaplaması, kumlaması, türlü türlü şeyler. Bitmiyor, bir dünya iş kolunu içinde barındırıyor. Bayılıyorum bu işe
