Geçtiğimiz cumartesi ve pazar nöbetçi idim. Balıkçı arkadaşlar binbir keyifle ballandıra ballandıra nasıl balık tuttuklarını anlatıyorlar. Ciğer cızz ediyor ama yapacak bir şey yok. Cumartesi girdiğim eczaneden en erken pazartesi akşam ayrılacaktım..
Ciğeri benim gibi cızz eden can arkadaşım, arkadaştan öte gardaşım niyeti bozduğunu ve akşam balığa gideceğini söyledi... Benim tabirimle morfini damardan verdi. Gitmemek olmaz. Öbür yandan yorgunluk, uykusuzluk bir yana oğlumu çok özlemiştim. Netice malum, balık sevdası galip geldi.
4 arkadaş bir olup akşam 20:00 civarı Bozkıra 30 km uzaklıkta ki Soğla Göletine balık tutmaya gidiyoruz. Bize el veren(balığı aşılayan) deliyi bir bulsak...Akşam 8:45 gibi göletin altında BSA kanalı diye geçen Beyşehir-Soğla-Apa kanalından yavru balık( honaz) yakalamaya başladık. 45 dakikada 40-50 tane yakaladık.
Civar köylerden gelen suları Gölete taşıyan kanalın halk arasında Çiftlik Köprüsü diye geçen mevkisine geldik. Hevesle oltalarımızı açıp attık karanlık sulara.. On dakika geçti geçmedi dolunay belirdi karşı ki dağların üzerinden. Kanala vuran aksi görmeye değerdi.
Hava bir rüzgarlı bir dingin. Bir soğuk bir ılık..Ateşimizi, mangalımızı yaktık. Akşam yemeği yemedik daha... Saat oldu 23:00 daha tık yok oltalarda. Karnımızı doyurduk, çayımızı içtik arada fotoğrafta çektik. Daha tık yok....
Hava soğudukça sabır tükendi. Ay yükseldikçe karşı ki dağların üzerini örtmüş kar örtüsünü gördükçe içimiz daha da ürperir oldu." dönelim artık"mırıltıları dahada bir sesli hale geldi. Arkadaşın " ileriye, köprünün oraya atalım birde.. On on beş dakika da orada oyalanır çıkmazsa gideriz" önerisi herkese mantıklı gelince toparlanıp oraya gittik.
Yeniden salladık oltalarımızı. Ayın ışığı aydınlatıyordu kanalı. On dakika geçti tık yok. yarım saat geçti tık yok.Ben ve bir arkadaş köprünün bir tarafında, diğer iki arkadaş ise öbür tarafında.Ben oltamı topluyordum. O yorgunluğun üstüne bir de balık çıkmayınca canımız sıkıldı. Durmanın bir anlamı yoktu. Tam o sırada bizim arkadaşlar almış bir tane .. İki karış kadar bir dişli.. On dakika geçmeden bir tane daha.. Az sonra bendede çıktı bir tane...Balık hareketlenmişti.
İki gece üç gün süren nöbet sonu beden yorgunluğa dayanamıyordu.Oradan bir karton parçası bulup, fotoğraf makinemi yastık yapıp üzerime de montumu yorgan yapıp kıvrıldım oltalarımın yanına.. Tam ben uzanıyorum oltaların ucunda ki fosfor sallanıyor. Fırlayıp kavrıyorum oltayı, yemi alıp gitmiş balık....Bir ara hiç vurmadı. Zannımca bir bilemedim iki dakika gözüm geçmiş.. Uyandım. Sanki sabaha kadar uyumuşum gibi zinde hissettim kendimi. Toprak alıp gitmişti anlaşılan yorgunluğumu.Kendi kendime " özlemişim açıkta yatmayı" diyerek derin derin nefesler çekiyordum gecenin karanlığından içime..

Yarın herkes iş başı yapacaktı. Yaklaşık 10 -12 tanede balık tutmuştuk.Yeter deyip topladık malzemeyi Eve geldiğimde saat 3:30 du. Sabah 7:30 da kalk akşam 6:30 a kadar çalış...Bir dakika yorgunluk yahut uyku hissetmemiştim. Velhasıl kelam dağda kalmayı açıkta ,kaygısız yatmayı özlemişiz...