Yaşar Kemal’in Çukurova çevresindeki yörüklerin, göçerlerin son dönemlerini, çözülüşlerini anlattığı
Binboğalar Efsanesi Romanında
Çukurovada sivri sinek ve sıtma hastalığı kaynağı sulak alanlar ve bataklıkların direnaj kanallarıyla tahliye edilip bol su emen okaliptus ağaçlarının yurt dışından getirilip üretilerek çukurovaya dikilmesiyle kurutulmuştur.Bolca humus barındıran bu çok verimli topraklar artık çok değerlenmiştir.Ve artık toprak makineyle işlenmektedir. O yüzden en küçük alanlar bile kıymet kazanmış mevsimlik olarak buralara yerleşmek isteyen Yörüklerin yaşam alanı daralmışdır. Köylülerin ve ağaların, “öteki” olarak gördükleri yaban Yörüklere olan düşmanlıkları tahammül edilemez bir hâl alır. Bu durum Yörükleri çökerten durumu ortaya çıkartır.
Bir kışlak yeri bulamayan son Aladağ yörüklerinden Karaçullu obası da diğer obalar gibi zor duruma düşmüştür. Bu zor durumdan kurtulmak için Karaçullu obasının lideri Haydar Usta kendi mantığınca bir yol bulur. Güzel bir kılıç yapıp bunu Çukurova pamuk ağalarına, onlar kabul etmezse Ankara’daki paşalara, özellikle İsmet Paşa’ya sunmayı düşünür. Onların obaya çukurovada bir kışlak yer tahsis edeceğini umar Düşüncesini gerçekleştirir fakat umduğunu bulamaz. Haydar Usta kılıcın rağbet görmemesiyle yıkılır. Yaban toplumu için çok değerli olan kılıç, artık sanayileşmeye başlamış Çukurova tarım ağaları için hiç bir önem taşımamaktadır. Ayrıca ağalar, o kılıç karşılığında oba halkına bir karış toprak bile vermeyi kesinlikle istemezler. Obanın eski yaşam tarzında direnecek gücü kalmaz.Bu romanda kaybeden Yörük obası olmuştur
Muharrem Kaya, Binboğalar Efsanesi Romanının Mitolojik Bir Yorumu, Geçmişten Geleceğe Yaşar Kemal, Adam Yayınevi, İstanbul, Ocak 2003, s. 115-123.
buradan alıntıdır
http://www.muharremkayamsgsu.tr.gg/Binbo%26%23287%3Balar-Efsanesi.htm.
"Haydar Usta’nın mesleği olan demircilik, hava (körükte), ateş (ocakta), su ve toprağı yani dört unsuru birleştirdiği için kutsaldır.[6] Maden çağlarının ve madenlerin kutsallaştırılmasının izleriyle demir de, demircilik de yüceltilmiştir. Ayrıca eski Türk inanışlarına göre ateş, şamanın alter-ego’sudur. Bir Yakut atasözünde de “demirciler ve şamanlar aynı yuvadan çıkmadır” diye belirtilerek her ikisi aynı köke bağlanır.[7] Kılıç da mitolojik, destanî eserlerde önemli bir motif olarak karşımıza çıkar. Türk halk anlatılarında, Attila destanında “Tanrının Kılıcı”, Manas destanında “Kırgız kılıcı”, Dede Korkut Kitabı’nda “kılıç üzerine yemin etmek”, Hz. Ali’yle ilgili efsane ve menkıbelerde “Zülfikar”, Battal Gazi’nin kılıcı ilk akla gelen örneklerdir.[8]
Haydar Usta’nın kılıçla ilgili duaları da demir, ateş, su üzerine dualardır. “Sonra kılıcı toprağa saplayıp önünde boyun kırıp niyaza durdu. Kılıcın önünde başı yerde, teslim, şimdiye kadar kimsenin bilmediği, kendinin de bilmediği bir hoş duayı kendinden geçerek okudu. Eğildi kılıcı topraktan çekti, üç kere öpüp başına götürdü.(...) Haydar Usta gözlerini yumdu. Bir süre bir dua daha okudu. Çok eski demir,ateş, su üstüne bir duaydı bu. Dua bitince içini çekti. Demeler mırıldandı.” (s. 309) Demirci ocağı da dünyanın kuruluşuna kadar giden bir geçmişe sahiptir . “Demirciler ocağı kimse bilmez ne zamandan bu yana yanar. Bir köz, bir kıvılcım, bir yalım selidir ki, gözü kaynağıdır ki bu ocak ta dünya kurulduğundan bu yana şu ulu topraklar üstünden akar gelir, akar gelir.Yalımdan kılıç süzerler.” (s. 286) Mitolojide dünyanın kuruluşuyla ilgili köken mitlerini andıran bu ifadelerden demirciliğin mitolojik, kökenle ilgili bir meslek olarak algılandığını da söyleyebiliriz.
Yaban toplum için bu derece önemli bir şahıs olan Demirci Haydar Usta ve onun bütün ustalığını sergilediği, kutsal kılıç bu romanda, yazarın amaçladığı mesajı vermek için çok önemli bir sembol olarak kullanılmıştır. Burada da yaban toplumla sanayi toplumu, mitolojik bilinçle, kapitalist, akılcı bilinç çatışmaktadır."