Bıçak Sanatı - Forum
Konu Dışı => Genel Muhabbet => Konuyu başlatan: Selim Atalay - 15 Şubat 2019, 12:40:46
-
Burada paylaşacağım fotoların tamamı kendi çekimimdir. Başlangıç olarak bizim kültürümüz ile alakalı olanları paylaşacağım.Soru ve talep olursa konu ona göre şekillenecektir.
Lakin bir türlü buraya ekleme ekleme yapmayı beceremedim.İki mb toplam dosya boyutu mu yoksa tek bir dosya için mi?Elimdeki fotoları sıkıştırdım ve ortalama 1.3 mb boyutlarına geldi.Eğer başka bir yöntem önerilirse o deneyebilirim.Diğer türlü dosya boyutu çok büyük uyarısı alıyorum.
-
mahmuterdogan@gmail.com
isterseniz bana email atın ben ekleyeyim
-
Sanırım mail gönderdim.
-
....
-
....
-
....
-
....
-
....
-
....
-
Mahmut bey elinize sağlık demek ki boyutları epeyce küçültüp 0.2 mb mertebesine getirmek lazımmış ve tek seferde toplamda 2 mb aşmamak gerekiyormuş.Burada olanlar elimde olanların yalnızca küçük bir bölümü ama yüzün üzerinde foto var ve maalesef hepsi yüksek kaliteli değil yani neredeyse selfie olacakmış ayna çekimi gibi bazılarında bende varım. ::)
Merak eden ve soruları olan olursa yardımcı olmak isterim.Hangi resmin hangi müzede olduğu olduğu neyin ne olduğu gibisinden.
-
ne demek benim için zevkti
ben bu kılıçın ustasını kökenin hikayesini merak ediyorum
-
Ortada ki karabelayı mı soruyorsunuz?Maalesef Ukrayna'da müzelerde en zor bulunan şey İngilizce açıklama.Bu fotoğraf Lviv'de arsenal olarak bilinen şehir cephaneliğinde çekildi. Arsenal müzesi iki katlı yukarıdan başlayıp aşağıya iniyorsunuz.Gezmesi nispeten kolay ufak bir müze.Altında ocak başı kıvamında bir restoran var.Restoran hususiyetle domuz kaburgası yapıyor (bu hayvandan haz etmiyorum) ama biftek ve balık yaptığını da okumuştum ama restorana uğramadım.
Tekrar kılıca gelirsek İngilizce olarak ismi ve tahmini dönemi bilgi olarak yazılıyor. Maaalesef detay bulmak mümkün değil. Lviv tarih boyunca çok fazla el değiştirmiş bir yer hani eski bir tabir vardı iki adım ötesi Kapıkule diye , orayı da geçtik mi tamam.Günümüzde Polonya sınırında yani iki adım ötesi Polonya ve zamanında Lehler ile yapılan mücadelerde devamlı el değiştirmiş.Birde o dönemler farlı devletler ve devletler toplulukları var.Yanlış bilmiyorsam bir dönem Osmanlı elinde de kalmış.
Aslında 110 cm belki de daha uzun olan Türk kılıçları var birisinin fotosunu çektim zannediyordum ama sanrım ye çekmemişim yada SD kart kafası bozukken bir şeyler oldu.
-
Öncelikle paylaşım için Selim hocam ve Mahmut abi
ikinize de teşekkürler. Kılıç işi engin bir derya. Ve malesef
bu deryada pek işten anlayan yok, çünkü derya çok derin.
Bir kaç hususta tartışma konusu açmak istiyorum.
Lütfen herkes bildiği iki kelime dahi olsa, yanlış dahi olsa
belirtsin. Çünkü kılıç konusunda ciddi münazaralara
ihtiyacımız var. Ben bu işte Türklerin ciddi anlamda uzman
yetiştirmesi gerektiğini düşünüyorum. Bahanemiz de yok.
1. Resimlerde altın süslemeli şimşir görüyorum.
Altın süslemeli kılıçların sultana ya da hanedana özel
olduğunu düşünüyorum. Gördüğüm kılıçların çoğu
gümüş süslemeliydi. Osmanlı’da süslemenin rütbeye
göre yapıldığını camilerden biliyoruz. Bir selatin camisi
ile paşaların yaptırdığı caminin süslemesi farklıdır.
Bu sanatsal hiyerarşi kılıçlarda da bu şekilde mi?
Kılıçta altın süslemenin saltanata ait olduğunu şuradan
çıkarıyorum. Sultan Abdülmecid’in bir resmi vardı sanırım
Melling’e ait. Bu resimde ben ilk defa altın süsleme
görmüştüm. Daha sonra çok dikkat ettim altın süslemeli
kılıç görmek nasip olmadı. Ta ki yurt dışında bir müzenin
envanterindeki bir kılıcı sanal ortamda görene kadar.
O da şimşirdi, zamanında Rusya’ya hediye gönderilmiş.
Ve bu paylaştığınız üçüncü gördüğüm altın süslemeli
kılıç. Üçü de şimşir. Yakın dönemin özelliklerini gösteriyor.
(Kın ve sap işlemelerinden bahsediyorum. Namlu kakmaları
konu dışıdır.)
Kılıç üretiminde çok kuralcılar. Bir usta zamanında yerli
bir ağacı boyayıp abanoz diye müşteriye satmış.
Foyası ortaya çıkınca herifi meslekten men etmişler.
Sonra da bununla ilgili kanun çıkarmışlar.
2. Karabela denen kılıç, erken Osmanlı dönemine ait
olan yalmanlı diye adlandırdığımız kılıcın biraz doğu
Avrupa esintili bir yeni yorumumudur?
Bana biraz tutuş şekliyle alakalı revizyon görmüş
yalmanlı yorumu gibi geliyor.
3. Burayla alakalı değil ama resimlerden gördüğüm
kadarıyla Yatağan’ın denizciler tarafından çok çok
sevilmesi. Beni çok etkilemiştir, rahmetli Turgut Reis’in
bir resmini görmüştüm bir katalogda. Resmin orijinali
Beşiktaş Deniz Müzesi’ndeymiş. Kırmızı kınlı bi yatağandı.
4. Kılıçlardaki 17, 18. ve 19. yy’lardaki değişimi herkes bilir.
Kılıçlar daha bir estetik, daha bir kibar. Osmanlı sanatının
çok da ileride olmadığını bilirsiniz. Babürşahlar ve Safevi
etkisiyle malum yüzyıllarda sanatsal anlamda inanılmaz
bir estetik doğuyor. Bunun en güzel örnekleri şimşirlerdir.
Hatta Erzurum Yakutiye Medresesi’nde bir yalmanlı
görmüştüm, hayatımda gördüğüm en estetik yalmanlıydı.
Bir şimşir estetiği vardı adeta. Resmi de var, müsadeniz
olursa paylaşmak isterim.
Bayağı uzun oldu kusura bakmayın. Yaklaşık bir senedir
böyle bir başlığı gözlüyordum, mazur görün :)
-
bu resimdekiler son dönem doğuda görev yapan benimde uzakdan akrabam olan hamidiye alaylarına mensup osmanlı askerleri
kılıçları ukraynadaki resimlerdeki kılıçların bazılarına çok benziyor
-
bu resimdekiler son dönem doğuda görev yapan benimde uzakdan akrabam olan hamidiye alaylarına mensup osmanlı askerleri
kılıçları ukraynadaki resimlerdeki kılıçların bazılarına çok benziyor
Resimdeki kılıç şaşka. Bu kılıç hakkında çok fazla tartışma vardır.Dünyada en son inanılan kanı (mateessüf) bunun bir Rus kılıcı olduğu yönünde.Bu yaygın kanının oluşmasının nedeni Rusların bu kılıcı yanlışım yoksa 19. yy resmi olarak envantere alıp kendi askeri fabrikalarında standart bir süvari kılıcı olarak üretmeleridir.Basit bir tabir ile bizim yada İran'ın G3 piyade tüfeğini sahiplenmemiz gibi.Elbette Rusların sahiplenmesi daha farklı oluyor.Tarih boyunca etkilendikleri tüm silahları kopyalamışlar ve sonrasında onun milli silahları olduğunu iddia etmişlerdir.
Tüm bunların öte yanında bu kılıcın kökeni hakkında üç iddia mevcuttur.Aslında biri de diğeri ile ilintili.Bu kılıcın Kafkas kökenli olduğu , Rusların bu kılıcı özellikle 18. yy Rusya-Kafkasya savaşlarında görüp tanıdığı ve sonra hizmete aldığıdır. Kaskasya tarih boyunca Asya ile Avrasya arasında geçiş noktası olmuş ; Pek çok Türk devleti Kaskasya'ya hakim olmuş haliyle pek çok silah formu bu coğrafyada birbirini görmüş tanımış .Dolayısıyla Şaşka bir Trans Kafkasya formu olarak yer bulmuş bir kılıç formu olabilir. Şaşka Buhara kılıcı olarak geçen balçaksız Orta Asya kılıcının neredeyse birebir aynısı.
Köken olarak ben Türk kılıcıdır derim. Başkası Çerkes kılıcıdır diyebilir.Ötekisi Rus kılıcıdır diyebilir.Gerçek olan şey bu kılıç zamanında Kosaklar (Kazak demiyorum) tarafından çok popüler olmuş.Gerek Ukrayna Kosakları gerek Rus Kosakları bu kılıcı kullanmaya başlamış.Her ne kadar Kosaklar Rus çarlığının paramiliter bir gücü olsa da Ruslar silah birliğini sağlamak adına resmi model bir kaç şeklinde resmi bir şaşka üretiyorlar.Depolar sonra bu Şaşkalar ile dolup taşıyor.Öyle ki seferberlik olunca sadece Kosaklar değil pek çok asker bu kılıç ile silahlandırılmış.En son ikinci dünya savaşında kullanılmış.Ukrayna'da her müzede görebilirsiniz.
Bir de şöyle bir şey var. Poltova'da savaş alanı müzesini gezdiğimde rehber hanım (Jenya) Kosaklarda ele geçen düşmanın silahını kullanmak gibi bir adet olduğunu ve o nedenle pek çok yatağanın kullanıldığını ve müzelerde çok miktarda kullanılmasının buna bağlı olduğunu dile getirmişti.
Ukrayna tarih boyunca geçiş alanı olduğundan pek çok farklı kültürden silah görmek mümkün.Buda ayrı bir konu elbette.
-
Bu fotoğrafı görür görmez, aklıma Şeyh Şamil geldi.
bu resimdekiler son dönem doğuda görev yapan benimde uzakdan akrabam olan hamidiye alaylarına mensup osmanlı askerleri
kılıçları ukraynadaki resimlerdeki kılıçların bazılarına çok benziyor
(https://i.hizliresim.com/GmGqqV.jpg)
Bu kılıç yada bıçaktaki oluğun bu kadar geniş olmasının sebebi nedir? Daha hafif olmasını sağlamak amacı ile mi bu kadar geniş bir oluk açmışlar?
-
Selim Atalay hocam bu detaylı ve değerli bilgiler için teşekkür ederim
-
Öncelikle paylaşım için Selim hocam ve Mahmut abi
ikinize de teşekkürler. Kılıç işi engin bir derya. Ve malesef
bu deryada pek işten anlayan yok, çünkü derya çok derin.
Bir kaç hususta tartışma konusu açmak istiyorum.
Lütfen herkes bildiği iki kelime dahi olsa, yanlış dahi olsa
belirtsin. Çünkü kılıç konusunda ciddi münazaralara
ihtiyacımız var. Ben bu işte Türklerin ciddi anlamda uzman
yetiştirmesi gerektiğini düşünüyorum. Bahanemiz de yok.
1. Resimlerde altın süslemeli şimşir görüyorum.
Altın süslemeli kılıçların sultana ya da hanedana özel
olduğunu düşünüyorum. Gördüğüm kılıçların çoğu
gümüş süslemeliydi. Osmanlı’da süslemenin rütbeye
göre yapıldığını camilerden biliyoruz. Bir selatin camisi
ile paşaların yaptırdığı caminin süslemesi farklıdır.
Bu sanatsal hiyerarşi kılıçlarda da bu şekilde mi?
Kılıçta altın süslemenin saltanata ait olduğunu şuradan
çıkarıyorum. Sultan Abdülmecid’in bir resmi vardı sanırım
Melling’e ait. Bu resimde ben ilk defa altın süsleme
görmüştüm. Daha sonra çok dikkat ettim altın süslemeli
kılıç görmek nasip olmadı. Ta ki yurt dışında bir müzenin
envanterindeki bir kılıcı sanal ortamda görene kadar.
O da şimşirdi, zamanında Rusya’ya hediye gönderilmiş.
Ve bu paylaştığınız üçüncü gördüğüm altın süslemeli
kılıç. Üçü de şimşir. Yakın dönemin özelliklerini gösteriyor.
(Kın ve sap işlemelerinden bahsediyorum. Namlu kakmaları
konu dışıdır.)
Kılıç üretiminde çok kuralcılar. Bir usta zamanında yerli
bir ağacı boyayıp abanoz diye müşteriye satmış.
Foyası ortaya çıkınca herifi meslekten men etmişler.
Sonra da bununla ilgili kanun çıkarmışlar.
2. Karabela denen kılıç, erken Osmanlı dönemine ait
olan yalmanlı diye adlandırdığımız kılıcın biraz doğu
Avrupa esintili bir yeni yorumumudur?
Bana biraz tutuş şekliyle alakalı revizyon görmüş
yalmanlı yorumu gibi geliyor.
3. Burayla alakalı değil ama resimlerden gördüğüm
kadarıyla Yatağan’ın denizciler tarafından çok çok
sevilmesi. Beni çok etkilemiştir, rahmetli Turgut Reis’in
bir resmini görmüştüm bir katalogda. Resmin orijinali
Beşiktaş Deniz Müzesi’ndeymiş. Kırmızı kınlı bi yatağandı.
4. Kılıçlardaki 17, 18. ve 19. yy’lardaki değişimi herkes bilir.
Kılıçlar daha bir estetik, daha bir kibar. Osmanlı sanatının
çok da ileride olmadığını bilirsiniz. Babürşahlar ve Safevi
etkisiyle malum yüzyıllarda sanatsal anlamda inanılmaz
bir estetik doğuyor. Bunun en güzel örnekleri şimşirlerdir.
Hatta Erzurum Yakutiye Medresesi’nde bir yalmanlı
görmüştüm, hayatımda gördüğüm en estetik yalmanlıydı.
Bir şimşir estetiği vardı adeta. Resmi de var, müsadeniz
olursa paylaşmak isterim.
Bayağı uzun oldu kusura bakmayın. Yaklaşık bir senedir
böyle bir başlığı gözlüyordum, mazur görün :)
1) Evet genel anlamda tarih boyunca altın ve gümüş gibi madenler üstünlük sembolü olmuştur. Kılıçlar da genelde bundan ayrı değildir.Bu pek çok kültürde olan kökeni çok eskilere giden bir adet.Bazı uzmanlar bu kılıçların seremoni kılıcı olabildiği tezini de öne atar.Özellikle 15. yy sonrası için bu neredeyse doğru gibidir.Osmanlı'da da buna benzer bir gelenek var ama zaman zaman savaş sırasında yararlılık gösteren bazı askerler ile rütbesi yükseltilen bazı paşalar murassa ismi verilen özel kılıçlar ile ödüllendirme geleneği varmış.Bazen savaş ganimetleri gazilere pay edilirken yüksek statüde olan esirlerin kılıçları ve ele geçen kılıçlar içerisinde kıymetli olan kılıçlar Osmanlı yada İslami harb hukukuna göre yararlı asker ve paşalara verilirmiş.Esasında olaya askeri olarak baktığımızda süslemeler savaşta teknik bir üstünlük sağlamaz.Sıradan bir asker için faydası yoktur. Silahşörler için ise bazı detaylar psikolojik harb unsuru olarak kullanılabilir.Herkes rakibini tartar.Pek çok kraliyet hanedanında zenginliği göstermenin adet olduğu bilinir.
2) Karabelaya gelirsek esasında kartala benzeyen topuzun haricinde birbiri ile benzemeyen pek çok kılıç var.Bazıları yabancıların saber-süvari kılıcı dediği erken dönem Türk kılıcına benzerken bazıları yalmana sahip.Tek bir form yok aslında.Bu konuda hakkında bir kitap indirmiştim torrenttden lakin kitap full Rusça idi sadece resimlerine bakabilmiştim.Sanırım o kitabın İngilizce olanı da var ama fiyatı 100 dolar yada üzeriydi. Karabela zannımca hem Türk hemde gayri müslim (Leh vs) ustalarca yapıldı.Bu nedenle kılıcın ustanın dokunuşunu taşıdığına inanıyorum.Ayrıca iki tarafta ele geçen silahları zaman zaman kullanıyordu.Kılıcın leh bir ustaya aiti olması süslemenin Türk bir usta tarafından yapılması veya tam tersi muhtemel.
3)Yatağan'ın denizciler tarafından sevilmesinin nedeni kısa olmasıdır.Bu bazı tarihi roman yazarları tarafından ileri sürülmüştür.Osmanlı denizciliğinin altın çağlarında Osmanlı Kalyon değil Kalite denilen çeşitli kadırgalar kullanılmıştı.İddia edildiği yelken donanımına zarar vermek iddiası doğruysa tek bir direk ve daha az ip donanımı taşıyan kadırgalarda kalyonlara nazaran bu iddia çelişki yaratacaktır.
Akdeniz korsanlığı ve denizciliğe geri dönersek korsanlık binlerce yıl önce de vardı hatta milat öncesi gemi batıklarında dahi en çok görülen silahlar ciritler ve mızraklar.İşin açıkçası arma zara görmesin yada kolay hareket edilsin (arma denizcilikte tüm yelken-direk donanımı) iddiasının yetersiz olduğunu düşünüyorum.Borda savaşlarında dahi gemiler düşmanı kendisinden uzak tutmak ister.Kadırgalar hızlı olsun diye az top taşırlar , narindirler.Gemi toplarından önce arbalet-tatar yayı ve ok vardı.Gemi ele geçirilince düşman gemiye ayak basınca boğuşma olacağı kesindir.Bununla birlikte uzun bir kılıcı ve daha fazla erimi tercih eden pek çok kişi olmuştur.
Osmanlı denizciliğinin ve korsanlığının söz sahibi olduğu yıllar 15.-16. yy ki artık ateşli silahların -tabanca ve tüfek- yaygınlaştığı yıllardı.Kılıç birincil silah değildi.Osmanlı 15. yy en büyük fetih ordusu idi.Ateşli silah kullanımı hem top hem tüfek fazla idi.Osmanlının esas vurucu gücü asıl silahı ateşli silah kullanmak olan yeniçerilerdi. Tüfenkten önce tatar yayı ve solaklarda kompozit Türk yayı kullanılmış.Osmanlı donanmanın gücünün çıkarma yapabilmek olduğunu çok önceden fark ediyor.Genelde Osmanlı çıkarmalarının ana vurucu gücü yeniçeriler.Yeniçeriler ise kendilerini savunmak , yakın mesafede korunmak maksatlı yatağan taşırdı. Yatağanların 80-90 cm namlu uzunluğa sahip kılıcımsı Yeniçeri yatağanları olduğu gibi 50-60 cm namlulu daha bıçağımsı olanları da var.Elbette Osmanlı'nın çıkardığı tek piyade askeri yeniçeri değildi.Deniz yeniçerisi gibi bir kavramda yoktu.
Yatağan etkileyici bir silah.Bu su götürmez.
Deniz piyadesine gelince İngilizler Deniz piyadeleri komandolarının kuruluşunu 1664 yılına götürüyorlar.Bu tarihte deniz piyade birliği kurmuş olmaları esasında komandoların 1940 yılında kurulduğu ve hem kara kuvvetlerinden hem deniz piyadelerinden gönüllülerce oluşturulduğu gerçeğini değiştirmiyor.1945 yılında kara kuvvetlerinin komando birliğinin lağv edildiği ve yalnızca paraşütçü tugayının korunduğu ( ki o da 1 komandodan geçen -sanki- gönüllülerce kurulmuştu.)Bizde inandık.
Neyse tüm bu lüzumsuz teferruatın bütünlüğü gemilerdeki muharip askerlerin çoğunluğun aslında karacı birliklerden alındığı yani gemi dar uzun kılıçla savaş olmaz argümanın yada kılıç iplere takılır argümanın çok basit olduğu.Eğer elinizde fotoğrafa varsa paylaşabilirsiniz tabi ki.
-
Bu fotoğrafı görür görmez, aklıma Şeyh Şamil geldi.
bu resimdekiler son dönem doğuda görev yapan benimde uzakdan akrabam olan hamidiye alaylarına mensup osmanlı askerleri
kılıçları ukraynadaki resimlerdeki kılıçların bazılarına çok benziyor
(https://i.hizliresim.com/GmGqqV.jpg)
Bu kılıç yada bıçaktaki oluğun bu kadar geniş olmasının sebebi nedir? Daha hafif olmasını sağlamak amacı ile mi bu kadar geniş bir oluk açmışlar?
Muhtemelen kılıcı hafifletme maksatlıdır.Kılıca gelince bu kılıç Pioneer kılıcı denilen bir kılıç .Pioneer birlikleri çeviri olarak öncü birlikleri anlamına geliyor.Bildiğimiz ses vee teyp sistemi ile hiç alakası yok.Prusya geleneğinde ki Ruslarda bir yerden bu gelenekten nasiplenmişler istihkam birlikleri öncü olarak adlandırılır.Ordunun önünde olan bu birlikler yol , su, elektirik götürmenin ötesinde pek çok yapı işleri ile uğraştıklarından hem askeri mimari hem tahkimat işleri yaptıklarından bunları öyle bir şey verelim ki işlerine yarasın ağaç keserken , budarken iş görsün hem de asker kendini savunsun diye düşünülerek yapılmışlar.Bunların sırtı testereli olanları mevcut. Kabzası el korkuluğuna sahip olanları da var.Yalnız bu topçu modeli olması muhtemel.Bu resmi ya askeri tarih müzesinde çektim yada Kaponier dedikleri topçu kışlası ve talim alanı olan bir müze var.İkisinden birisi ama sanki ikincisi olabilir gibi geliyor.Topçu birlikleri de bazı tahkim işleri ile uğraştığından verilmiş olabilir.
-
Muhtemelen kılıcı hafifletme maksatlıdır.Kılıca gelince bu kılıç Pioneer kılıcı denilen bir kılıç .Pioneer birlikleri çeviri olarak öncü birlikleri anlamına geliyor.Bildiğimiz ses vee teyp sistemi ile hiç alakası yok.Prusya geleneğinde ki Ruslarda bir yerden bu gelenekten nasiplenmişler istihkam birlikleri öncü olarak adlandırılır.Ordunun önünde olan bu birlikler yol , su, elektirik götürmenin ötesinde pek çok yapı işleri ile uğraştıklarından hem askeri mimari hem tahkimat işleri yaptıklarından bunları öyle bir şey verelim ki işlerine yarasın ağaç keserken , budarken iş görsün hem de asker kendini savunsun diye düşünülerek yapılmışlar.Bunların sırtı testereli olanları mevcut. Kabzası el korkuluğuna sahip olanları da var.Yalnız bu topçu modeli olması muhtemel.Bu resmi ya askeri tarih müzesinde çektim yada Kaponier dedikleri topçu kışlası ve talim alanı olan bir müze var.İkisinden birisi ama sanki ikincisi olabilir gibi geliyor.Topçu birlikleri de bazı tahkim işleri ile uğraştığından verilmiş olabilir.
Selim ağabey vermiş olduğun bilgiler için teşekkür ederim. Bu oluk kılıcı hafifletmek için olduğu kadar, kılıcın dengesini de sağlamak için yapılmış. Namlunun alt kısmında geniş olan oluk, uca doğru daralıyor.
Not: Ben bu işin cahiliyim, ama çok ilgimi çekiyor. Yapmış olduğum yorumlar tamamen tahmini. ;)
-
Çok dikkat etmemişim.Evet inceliyormuş çok dikkat etmemişim.Normalde bir balta ve satır gibi kullanılacak azman bir bıçağın ön kısmını ağır yapmak ve yarma gücünü arttırmak istenmiş olabilir.Ebat olarak 45-50 cm namluya sahip 6-7 cm enli bir kılıç.
Evet Avusturya-Macaristan m 1850-53 Topçu-İstihkam kılıcı olarak geçiyor.
https://www.carters.com.au/index.cfm/item/1072492-an-austro-hungarian-pioneer-short-sword-with-leather-scabbard-ci/
-
Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkürler.Tek solukta okudum,başa dönüp tekrar okudum.
-
Salim usta verdiğiniz bilgiler için çok teşekkürler. Avrupada dımışk veya damaskus (özellikle bir Türk Burgusu)çeliğinden kılıç yapılmadığını biliyoruz. Hiç bu tür bir örneğe rastladınız mı? Rastladıysanız kuvvetle muhtemel bizden gitmiş bir örnek olacaktır. Yatağan kılıcının balkanlarda kabul gördüğünü ve uzun yıllar kullanıldığını düşünürsek yatağan kılıçlarında bu durum daha belirleyici olmaz mı?
-
Salim usta verdiğiniz bilgiler için çok teşekkürler. Avrupada dımışk veya damaskus (özellikle bir Türk Burgusu)çeliğinden kılıç yapılmadığını biliyoruz. Hiç bu tür bir örneğe rastladınız mı? Rastladıysanız kuvvetle muhtemel bizden gitmiş bir örnek olacaktır. Yatağan kılıcının balkanlarda kabul gördüğünü ve uzun yıllar kullanıldığını düşünürsek yatağan kılıçlarında bu durum daha belirleyici olmaz mı?
Ufak bir yanlış anlaşılmayı düzeltmek lazım Turkish twist aslında bir kaynak yöntemi ondan mütevellit bir patern ortaya çıkıyor.Bazı osmanlı kılıçları ister pota çeliği ister parça çelik olsun malzeme yetersiz ise kaynatılarak ocak kaynağı ile birleştiriliyordu. İnternette bir kaç örnek var. Dımışki genel anlamda çok eksik bir tabir. Şam ticaret kervanlarının uğrak noktasıydı.Çelik satıp yerine baharat alabilirdiniz.Şamdan tedarik edilen çelik haliyle Şam işi manasında dımışki denmiş.Tıpkı kot markası ile yayılan jean kumaş gibi.
Orta Asya çeliklerinin yaygın bir ticaret objesi olduğu biliniyor.Bu çelikler bazen Şam gibi ticaret merkezlerinde silaha dönüşmüş ve silah olarak satılmış. Vaeregler yani İsveçliler (Norveç kökenli İskandinav yağmacılar Viking olarak bilinir ; İsveçliler ise Varangian yada Vaereg) Ukrayna ,Hazar hatta Orta Asya coğrafyasına kadar uzanmışlar.Türk pota çeliğinin ticaretini yaptıkları biliniyor.Bu çeliklerde yapılan kılıçlara genel manada ULfbert ismi kazınmasından ötürü Ulfbert denilmekte.
Ulfbert ise oldukça uzun bir konu.
-
Selim hocam bahsetmek istediğim şey zenginlik
sonucu süslemeye ulaşabilmek değil. Zenginliğe
rağmen statü gereği altın süslemeye ulaşamamak.
Paşa her ne kadar zengin olsa da umuma açık
olan sanat eserinde belli bir sınırda kalması.
Örnek olarak paşaların yaptırdığı camilerde
çinilerin sınırlı olarak kullanılması. Çok çok zengin
paşalar dahi süslemede sınırlı tutmuşlar işi.
Yazılı ya da yazılı olmayan bu kaide kılıçta da
olması muhtemel. Çünkü insanlar süslü kılıçları
beline takıp merasimlere katılıyorlar.
Bu kılıçların çoğu tören kılıcı, bu da umuma açık
demektir. Herkesin sınırı belli. Bu şehzadelerin
sakal bırakamaması gibi birşey.
Bu arada diğer altın süslemeli kılıcın fotografı varmış.
Müsadenizle ekleyeyim.
(https://i.hizliresim.com/0Rp72Y.png) (https://hizliresim.com/0Rp72Y)
Resimdeki beyefendiye hediye edilmiş.
Hakikaten üst klasman bir İstanbul işi.
Kırım savaşı esnasında Ruslar Kars’a da
saldırmışlar. Kars’ta müthiş bir savunma
gerçekleşmiş. General Williams da İngiliz
gözlemci Kars’ta. Zaferin sonunda Kars,
gazi ünvanı almış. Sultan Abdülmecid komutanları
bayağı ödüllendirmiş. Williams’a da bu kılıcı
hediye etmiş. Ayrıca Kraliçe de Kars Baroneti
ünvanını vermiş Williams’a. Hatta Ottowa’da
bir kasabaya Kars ismi verilmiş.
Yakutiye’de ki kılıç da
(https://i.hizliresim.com/4jVLgq.jpg) (https://hizliresim.com/4jVLgq)
(https://i.hizliresim.com/zjpmA4.jpg) (https://hizliresim.com/zjpmA4)
Siperlik İran tarzına yakın. İmza attıkları logo
kakmada sanırım Hasbunallah yazıyor, net
okuyamadım diğer tarafta da kelime-i tevhid.
Yalmanlıya göre kısa bir kılıçtı. Tam olarak şimşir
boyutlarında. Bendeki de aptallık. Bu güne kadar
hiç bir kılıcın boyunu ölçmedim.
Yalmanlıda bazen sırt kısmı ‘T’ kesitli
Bazen de şimşir gibi düz kesitliler var.
Bu kılıç da ‘T’ kesitli ve üst kısım da süslemeli.
İşin kötü tarafı hiç bir şekilde standart yok.
Tamamen bir usta yorumu işi. Hiç bir şekilde
tasnif yapamıyorum. Bu erken dönem
bu geç dönem özelliği diyemiyorum.
Süslemeler olmasa nereye ait olduğu
konusunda hiç bir fikrim olamaz. Eğer yapabilen
varsa iki kelime dahi paylaşırsa sevinirim.
Bu sorun Doğu’nun sanat ve zanaat ayrımı
sorunuyla aynı yerden doğuyor.
-
Salim usta verdiğiniz bilgiler için çok teşekkürler. Avrupada dımışk veya damaskus (özellikle bir Türk Burgusu)çeliğinden kılıç yapılmadığını biliyoruz. Hiç bu tür bir örneğe rastladınız mı? Rastladıysanız kuvvetle muhtemel bizden gitmiş bir örnek olacaktır. Yatağan kılıcının balkanlarda kabul gördüğünü ve uzun yıllar kullanıldığını düşünürsek yatağan kılıçlarında bu durum daha belirleyici olmaz mı?
Geçen bir yabancı inatla Grek yataghan diye
tutturmuştu. Adama laf anlatamadım. Gösterdiği
kılıç da Yunanistan’dan daha kaliteliydi.
Yahu dostlar, ustalar, ağalar. Bu Yunanistan’da adam
gibi bi kılıç üretimi var mı? Bir de Grek’miş.
Yanılıyormuyum, Yunanistan’da
kaliteli bir üretim varmıydı? Herif az bildiğimi
de unutturdu bana, bastırdı beni. En son nalet ettim
ingilizcem de zayıf...
-
cok teşekkürler hocam